Mustafa Yanık
  Güncelleme: 14-05-2024 00:27:00   13-05-2024 21:33:00

Öğretmen Canım, Doktor Civanım

Kimi meslek grupları vardır ki toplumda özel ve güzel bir konuma sahiptir. Her ne kadar bu itibarını   yetersiz kılan akçeli ve güvenlikleri konusunda dumura uğramış olsa da.

 Öğretmenler ve doktorlardan söz ediyoruz.

Oysa yıllar yılı onlara duyulan saygı ve sevginin büyüklüğünü bugün gelinen noktada mumla arar gibiyiz.

Marşlar da, şarkılar da onlar içindir. ‘Öğretmenim canım benim’ şarkısını bilmeyenimiz yoktur. Tıpkı ‘Doktor civanım’ parçasında olduğu gibi.

‘Bana bir kelime öğretenin 40 yıl kölesi olurum’ diyen Hz. Ali’den ‘Beni Türk doktorlarına emanet ediniz’ diyen Atatürk’e kadar önemleri ortaya konulmuş.

Toplumların eğitiminde, sağlığın korunmasında onlara duyulan ihtiyaç en temel meselemiz olagelmiş.

Günümüzde sendikaları öncülüğünde meydanlara inen ve haklarını arayan meslek gruplarının başında öğretmenler ve doktorları görüyoruz. Taleplerinin başında şiddete karşı önlem alınması, çalışma ve ekonomik koşulların düzeltilmesi karşımıza çıkmakta.

Eğitimde bugün nitelik kadar önem arz eden manzarada tekmelenen, yumruklanan, bıçaklanan, vurulan öğretmenlerin durumu hepimizin içini yakmakta.

Gelinen bu noktada öğretmenimin üst makamlara aktarılan sorunlarını bir kez de kendilerinden dinleyelim:

"Okullarda maruz kaldığımız şiddete karşı ağır yaptırımların olduğu bir şiddet yasasına ihtiyaç var.

Eğitime yeterince bütçe ayrılmadığı için, okulların güvenlik önlemleri, güvenlikle alakası olmayan yardımcı personel tarafından karşılanıyor. Okullarda güvenlik personelinden bahsetmek mümkün değil.

Prosedürdeki güvenlik önlemleri de çoğu zaman uygulanmıyor. İçeri girişlerin kayıt altına alınması, yaka kartı takılması, misafirlerin okul içerisinde istedikleri gibi dolaşmaması klasik güvenlik prosedürleri de çoğu zaman uygulanmıyor.

Bu prosedürlerin uygulanması ve eğitime yönelik bütçenin artırılması gerekiyor. Temizlikten güvenliğe kadar bütün ihtiyaçların sağlanması için eğitime ayrılan bütçe ciddi bir biçimde artırılmalı

Eğitimcilerin sosyo-ekonomik problemleri için çözüm bulunmuyor,  yapılan müfredat değişikliğinde görüşleri alınmıyor, mülakat uygulamasının kaldırılması dahil verilen taahhütler yerine getirilmiyor.’’

Fedakarlık  örneği

Uzaklarda bir  köy. Yarım saat geçmesine rağmen ne gelen, ne de giden vardı. Belli ki yollar kardan kapanmış, uzun süre açılmayacaktı. Kapanan yol, geride iki seçenek bırakmıştı. Genç Öğretmen, ya yollar açılana kadar bekleyip okula gitmeyecekti. Ya da yürüyerek gidip çocukları bekletmeyecekti. Gözünün önüne sabaha karşı gördüğü rüya geldi. Her saniyesini hatırladığı rüyayı yeniden yaşar gibi oldu. İçinde alevlenen aşk önünde dağ gibi duran karları eritmişti. Ne olursa olsun okula gitmeye karar verdi.

Epeyce yaklaşmıştı. Kar yeniden yağmaya başlamış, beraberinde davetsiz bir fırtına getirmişti. Artık hiçbir şey görünmüyordu. Hangi yöne gittiğini bilmiyordu. Elinde tuttuğu kitapları farkında olmadan düşürmüştü. Tek düşündüğü bir an önce okula gitmekti. Artık, kara gömülen ayaklarını kaldırıp ileri atmakta güçlük çekiyordu. 

Tipi, kar ve soğuktan örülmüş duvar aşılamıyordu artık. Nereye gittiğini bilmeden atılan adımlar verdi kötü haberi. Genç öğretmen; olduğu yere düşmüştü. Kalan son gücüyle kalkıp tekrar yoluna devam etmek için çabaladıysa da, bu olmadı. Gözleri kapandığında; tipi, kar ve soğuk durmuştu. Kar beyazı elbiseleriyle otuz kadar çocuk, gülen yüzlerinde, ışık saçan gözleriyle genç öğretmene bakıyor, hep bir ağızdan“Hoş geldiniz öğretmenim, geleceğinizi biliyorduk.” diyorlardı. O artık, rüyasında gördüğü cennet bahçesinin içindeydi...

Köylüler, onu günler sonra bulabildi. Üzerine yağan kar, genç öğretmenin kefeni gibiydi.

Ya doktorlarımız?

Tıp emekçilerinin hal-i pür melaline gelince…

Eğitimde olduğu gibi sağlık sistemi de yaz-boz tahtasından farksız.

Sıkça değişen sağlık politikaları her defasında hekimlere büyük bir iş yükü getirmekten öteye gitmedi. Sendikacıların ifadesiyle" Sağlıklı olma hâlini değil sağlıksızlığı, daha çok hasta başvurusunu önceleyen” bir anlayış.

İdeal muayene süresi en az 20 dakika. Ülkemizde birçok hastanede bu süre 10 dakikanın altına, hatta 5 dakikaya inmiş. Bu randevular,  hekimin isteği ve bilgisi dışında MHRS sistemi üzerinden açılmakta, hekimin hastasına yeterli zaman ayırmasına, halkın nitelikli sağlık hizmeti almasına engel olmakta.

Hastalar randevu bulsa bile, dertlerine derman bulamıyor. Bu geçici bir çözüm.

Özel hastanelerde bir muayene süresi ortalama 20 dakika. Sistem adeta ‘paran kadar sağlık’ diyor.

Randevu süresinin daraltılmasının sağlık çalışanlarına yönelik şiddet açısından da risk barındırdığı görüşü ve düşüncesi hakim.

‘’Hasta saate bakıyor, 14.02. Muayene süresi ona verilmiş. Ama 14.15 oluyor hala sıra ona gelmiyor. Kapıyı çalıyor. 'Onu çok tuttun, bana bak. Öğle arana çıkma o zaman' gibi şeyler söylüyor’ diye çemkiriyorBu durumun hekimler arasında da büyük bir tükenmişliğe yol açtığını belirtirsek abartmış olmayız.’’

Şu sözler bile aslında meseleye ayna tutuyor:

’ Bir şekilde işimize  tutunuyoruz. Bir taraftan da acaba ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Başka bir şey yapmayı bilsek onu yapacağız. Ama hayatımız okumakla, tıpla geçtiği için başka bir şey yapmayı da bilmiyoruz."

  Bu yazı 325 defa okunmuştur.
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI nisbar giriş betnis giriş yakabet giriş